Saat 12.00 günün yarısındayız yazılarımıın yarısındayız ve işte yeni Eurovision Şarkı Yarışması yazarımız Özge’den okurlarımıza bir mektubu var:
“Merhaba, açıkçası yazmak konusunda biraz kötüyümdür ve oturup da ciddi ciddi bir yazı yazacak bir insan değilimdir(gün geçtikçe daha iyi anlayacağınıza eminim), bu yüzden ben de kendimi tanıtmakla başlayacağım. 1997 İstanbul doğumluyum, sıkıcı bir okula gidiyorum, bildiğiniz üzere Eurovision, onun dışında da yabancı diller ilgi alanım. 6 dil biliyorum, yarısı zaten aynı: Sırpça,Hırvatça,Boşnakça,Karadağca(hepsi aynı da çok dil biliyormuşsun gibi duruyor işte),Türkçe ve İngilizce. Hatırlıyorum da 12 yaşındaydım. Yohanna’nın “Is it true” şarkısını bağıra bağıra söylediğim zamanlar… Eurovisionla alakalı eskiden hatırladığım en berrak anı. Diğer yılları çok hatırladığım söylenemez çünkü. Sanırım öyle başladı benim bu Eurovision sevdam. Çok klişe bir laf vardır Eurovision için söylenen: “Ailemizin bir geleneğiydi bizim için Eurovision, oturur her sene hep birlikte izlerdik.”. Klişelerden nefret ederim ama doğrudur. Her sene de annemin:”Barış Manço ne güzel demiş sanatın yarışması olmaz diye.” lafıyla kapanışı yapar ve uyurduk.
Ben böyle bir ailede doğup nasıl Eurovision fanı olduğumu gerçekten bilmiyorum. Hani insanın en azından kardeşi, annesi, babası falan sever benim ailem nefret ederdi. Annemler evlenirken “Seninle Bir Dakika”‘yı seçen adamda bence bütün suç. Her neyse işte ben her sene nedenini bilmeden bütün Eurovision şarkılarını yükler ve dinlerdim. 2011 yılında bu takıntı biraz arttı ve röportajlar, provalar izlemeye başladım. Olduğundan haberim yoktu ne bileyim küçüktüm yani. Eleneceğimizi tahmin ettiğim bir seneydi çünkü listeye bakmam yetti; Sırbistan, Ermenistan, Yunanistan gibi bize hiç oy vermeyen ülke topluluklarının arasında Azerbaycan ve Türkiye vardı. O grubun içinde 13.lük bile bir mucizeydi bence. Böyle yine ailecek oturmuşuz ben İsveçin birinci olmasını bekliyorum(ki favorim değildi ama temsilciyi görünce ekrana yapışan ergen bir Avrupa kitlesi vardı çok güveniyordum onlara), Azerbaycan puan tablosunda yükselmeye başlamasın mı? Birinci olduklarında Nigar’ın elinde Türk bayrağıyla sahneye çıkmasıyla sevinçten deliye dönmüş, yere yatmış çığlık atan bir ben vardı o anda. Ailem tabii korkuyla bakıyor böyle. Hâlâ hatırlıyorum ya Erhan Konuk:”Sanki Türkiye kazanmış gibi oldu. Şu an tüylerimiz diken diken…” demişti.(TRT’nin yayını.)
Bir kere izlesem hatırlayamayabilirdim tabii. Bazen hâlâ açıp izliyorum o geceyi; çünkü çok önemlidir benim için, hatta bizim için, Türkye için yani. O yaz bütün o 3 ay eurovision.tv’ye girip yeni bir şeyler oluyor mu acaba diye kontrol etmekten kendimi kaybettim. Bir tek bana mı öyle geliyor bilmiyorum ama katılan şarkılarla, ev sahipliğiyle en iyi senelerden biriydi 2012, 2009’la kapışırlar. Hâlâ bu iki seneden en çok hangisini seviyorsun deseler karar verebileceğimi zannetmiyorum. Her neyse 2012 senesinde Eurovision’un nasıl yürüdüğünü tam anlamıyla öğrendiğim bir sene oldu. Fen lisesinde okurken gazetecilik isteyen bir insan yaptı beni o sene. NF(National Final-Ulusal Final çok kullandığım bir kısaltma olduğu için belirtmek istedim.) izlediğim ilk senedir o sene. Bu diğer ülkelerde Ulusal kanallar halkının şarkı seçiminde fikrini alıyorlar ya( biz alışık değiliz bizde genelde halkın fikrini almak çok adetten değildir) onlar işte. İnsan izleyince “Adamlar festival yapsın, bizde TRT şarkıyı yayınlasın arkasından Akşam Sefası koysun; adaletsizlik.” diyor. Yani en azından ben. Ki 2013’te ilk defa tüm NF’leri izledim. Başta çok hevesliydim hani TRT katılacak falan zannediyorum ya böyle içimde bir heves. Bir de emindim büyük bir toplantı falan yaptılar ya. Ben ne bileyim TRT’nin katılmayacağı sene için toplantı yapacağını? 14 Aralık mıydı neydi hiç twittera falan bakmadığım bir saat… Böyle bir telefon titredi, bir bakayım dedim. Bir arkadaşım tweet atmış:”Bu sene Eurovision’a katılmıyormuşuz ne düşünüyorsun?” diye. Hâlâ hatırlıyorum bir süre sağ tarafımı hissetmedim yani. Direkt ilk tepki olara reddettim. Bir de o kadar emin diyorum ki yalandır o diye… TRT çekilmiş, Eurovision TT olmuş ben neredeydim acaba? Bütün gece isyan ettim falan ama biz olmayınca çok da bir şey değişmiyor cidden yarışmada. Hani bir renk bir duruş yokmuş zaten. Bir eksikliğini hissetmedim yani. Tek sorun TRT yayınlamadığı için belim ağrıyana kadar bilgisayar başında izlemek zorunda kalmam oldu ki bence başlıca sorun da buydu yani. Hadi gitmedin niye yayınlamıyorsun masrafı yok bir şeyi yok? Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük reyting değeri Eurovision 2004 finaliyle alınmış olduğunu bilmiyormuş gibi… Her neyse ben Azerbaycan birinci olsun diye çok bekledim. Açıkçası hiç sevmemiştim Emmelie de Forest’ı. İki senedir herkesin favori gösterdikleri birinci oluyor ve benimkiler olmuyor bu konuda çok sıkıntılarım var. Git gide Eurovision heyecanını ve sürprizini kaybediyor. Hani beklemediğin birinci olur da olay olur ya Avrupa’da, hah işte onu bekliyorum ben. Çünkü bu kadar eğlence ve renk gereken formatta bir etkinliğin böyle sürprizlere ihtiyacı var. Avrupa’yı çalkalamalı 3-4 gün. Kısacası ben de böyle bir Eurovision fanıyım kendi hâlimde. Burdan kendi fikir ve görüşlerimi diğer Eurovision fanlarına da ulaştırabilecek olmak müthiş bir şey. De tabii biraz da korkutuyor hani “Ne diyor oğlum bu ya?” tepkisini alma düşüncesi de var kafamda. Sanırım bu seferlik benden bu kadar. Görüşmek üzere…””Özge”
37.036716
35.297980